“De ki: Allah’tan başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah’ın onlardan bir yardımcısı da yoktur. Allah’ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” (Sebe, 22-23)
Allah, kendisinden başka ibadet edilen düzmece ilahların / tanrıların, göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahip olmadıklarını haber veriyor. Mülküne ortak olmadıklarını, hiçbir şeyde kendisine yardımcı olmadıklarını bildiriyor.
Bu üç husus, Allah’tan başkasının sınırını belirliyor. Buna göre, bunlar, ya bağımsız mülkiyete sahip olmak üzere bir şeye sahip olurlar veya mülke eşit düzeyde ortak olurlar yahut ne bu ne de şu, sadece sahibine yarımcı olurlar. Bakan ve müsteşar gibi. Öğretmen ve yardımcı gibi.
Allah, kendisinden başkasının göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahip olmadıklarını belirtiyor. Kendisinden başkasının, az veya çok miktarda ortaklığının da söz konusu olmadığını haber veriyor. Buna göre, Allah’tan başkası hiçbir şeye sahip değildir, hiçbir şeyde ortaklıkları yoktur ve Allah’ın yardımcı da yoktur. Allah’ın veziri, danışmanı ve yardımcısı olmaz.
Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdederim, de ve tekbir getirerek O’nun şanını yücelt!” (İsra, 111) yaratılanlar, acizlikten, zayıflıktan dolayı başkasını dost edinirler. Kendisini dost edinen biri olursa, bu dost sayesinde kendini güçlü hisseder. Allah, acizliğinden, zayıflığından dolayı hiç kimseyi dost edinmez. Bilaki, Allah bizzat üstündür, güçlüdür.
“Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.”(Fatır, 10)
Allah’ın mü’min kullarını dost edinmesi ise, rahmetinden, nimetinden, hikmetinden, ihsanından, cömertliğinden, lütfundan ve inamından dolayıdır.
Şimdi meseleye gelelim.
Pahalılık, fiyatların yükselmesinden, ucuzluk ise, fiyatların düşmesinden kaynaklanır.
Bunlar, tek ve ortaksız Allah’tan başka yaratıcısı olmayan mahlûkatın kapsamına giren olgulardır. Bunlardan hiçbiri Allah’ın dilemesi ve kudreti olmaksızın gerçekleşemez. Fakat yüce Allah, kulların bazı fiillerini bazı olaylara sebep kılabilir. Tıpkı katilin öldürme fiilini, maktulün ölümünün sebebi kıldığı gibi.
Aynı şekilde, fiyatların yükselmesinin, kulların işledikleri zulümlerden, fiyatların düşmesinin de bazı kulların ihsanından dolayı öngörmüş olabilir. Bundan dolayı,
Mutezililer ve başkaları gibi Kaderiyeciler, pahalılık ve ucuzluğu bazı insanlara nispet etmişlerdir ve buna dayalı olarak şu fasit üç sonuca varmışlardır:
Birincisi: Kulların fiilleri Allah tarafından yaratılmamıştır.
İkincisi: Kulun fiilinin, yine kul tarafından meydana getirilen bir sebebi vardır.
Üçüncüsü: Pahalılık ve ucuzluk da bu sebepten dolayı meydana gelir.
Bunlar yanlış hükümlerdir. Çünkü yüce Allah’ın, kulların fiilleri de dahil olmak üzere her şeyin yaratıcısı olduğu kesindir. Buna birçok işitsel (nakli) ve akli kanıt delalet etmektedir. Ümmetin selef kuşağı ve imamlar bu hususta ittifak etmişlerdir. Buna ek olarak şunu da söylemişlerdir:
Kulların kudreti ve dilemesi vardır. Onlar kendi fiillerinin failleridirler....
Ayrıca Allah’ın sebepleri ve hikmetleri yarattığını da vurgulamışlardır.
Kader meselesi, büyük bir meseledir. Bu konuda iki grubun ayağı kaymıştır.
1 - Bir grup, Allah’ın her şeyin yaratıcısı olmasını, dilediğinin olmasını ve dilemediğinin de olmamasını inkâr etmiştir. Buna Mutezilileri örnek verebiliriz.
2 - Bir grup da kulun, kendi fiillerinin faili olmasını, kulların güç yetirilen şeyler üzerinde etkisi bulunan kudretlerinin olmasını veya mahlûkat içinde başka şeylerin sebepleri olabilecek şeylerin olmasını ya da yüce Allah’ın bir şeyi bir hikmetten dolayı yaratmış olmasını inkâr etmiştir. Buna Cehm b. Safvan ve birçoğu ehl-i sünnete nispet edilen Cebriyeci tabilerini örnek gösterebiliriz.
Bu konuda, başka yerlerde uzun açıklamalara yer verilmiştir.
İkinci temel prensip:
Sebeplerden biri kulun fiili olabilir. Yemenin doymaya sebep olması, öldürmenin canın çıkmasına sebep olması gibi. Mutezililerin çoğu, bunun kulun fiili olduğunu söyler.
Cebriyeciler ise, kulun fiiline bu hususta bir etkinlik tanımazlar, bilakis, kulun fiilinin sebep olmasını kabul etmezler. Diyorlar ki, kulun fiilinden dolayı değil, kulun fiilinin yanında meydana gelmiştir.
Ümmetin selef kuşağı ve imamlar ise, kulun, kendisiyle kaim olan hareketleri gibi, bunun da, yani pahalılık ve ucuzluğun faili olduğunu öngörmezler. Ancak sebepler arasında yer almalarını reddetmezler. Yüce Allah’ın, bu gibi bir sonucun gerçekleşmesi hususunda, başka sebeplerin yanında kulun fiilinin de bir sebep olmasını öngörmüş olabileceğini belirtirler.
Yüce Allah bu iki hususa da kitabında işaret etmiştir:
“İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa duçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir. “Çünkü Allah iyilik yapanların mükafatını zayi etmez. Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükafatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vadi mutlaka onların lehine yazar.” (Tevbe, 120-121)
İnfak etme ve yürüme kullarla kaim olan amellerin kendisidir. Bunlarla ilgili olarak Allah “kendilerinin lehine yazar.” buyuruyor. Bunlarla ilgili olarak:
“bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir” demiyor. Çünkü bunlar onların amellerinin kendisidir. Dolayısıyla bunların yalnızca yazılmalarıyla maksat hasıl olur. Buna karşılık, susuzluk, yorgunluk ve açlık gibi cihadın dışında da olabilecek olaylar açısından farklı bir durum söz konusudur. Kâfirlere yaptıklarından dolayı kendilerine kin duymaları da farklıdır. Çünkü bu, fiillerinin kendisi değil, sebeplerden dolayı meydana gelmiş bir hadisedir ve kendi fiilleri de bu sebeplerden biri olabilir.
Bu yüzden yüce Allah bunlarla ilgili olarak:
“Ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir” buyurmuştur.
Bundan da anlaşılıyor ki, kulların fiillerinin doğurduğu sonuçlara karşılık kendileri için bir amel öngörülür. Çünkü fiilleri bunların gerçekleşmesin sağlayan sebeplerden biridir.
Nitekim peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kim insanları doğru yola çağırırsa, kendisine tabi olanların ecri kadar ona da ecir yazılır ve tabi olanların ecrinde hiçbir eksilme olmaz. Kim insanları sapıklığa çağırırsa, kendisine tabi olanların vebali kadar kendisine de vebal yazılır ve tabi olanların vebalinde hiçbir eksilme olmaz.” (Müslim, Zikir, 15-16)
Üçüncü prensip:
Pahalılık ve ucuzluğun sebepleri sırf bazı insanların zulmü ile sınırlandırılamaz. Bunda, yaratılan şeylerin eksikliği sebep olabilir.
Ya da istenen malın memlekete girişinde azalma olması da bir sebep teşkil edebilir. Bir mala talep artar, buna karşılık talep edilen mal az bulunursa, fiyatı artar.
Öte yandan mal çoğalır, buna karşılık talep azalırsa, bu sefer de fiyatı düşer.
Malın azalması ve çoğalması, kullardan dolayı olmayabilir. Zulüm nitelikli olmayan bir sebepten kaynaklanabilir, aynı şekilde herhangi bir zulümden dolayı da gerçekleşebilir.
Allah kalplere bir mala rağbet etme duygusunu yerleştirebilir.
Çünkü yüce Allah, rivayette işaret edilen şu durumu gerçekleştirebilir:
Talep arttığı zaman, fiyatlar yükselir, talep azaldığı zaman, fiyatlar düşer.